ÇAĞATAY ULUSOY VE ARAS BULUT İYNEMLİ ‘İÇERDE’ DİZİSİNİ ANLATTI
Show TV’nin çekimleri tam gaz süren dizisi “İçerde”nin Kuzguncuk’taki setindeyiz. Araçtan indiğimiz anda “Kayıt” sesini duyuyoruz. Sokak sahnesi çekildiği için sessizce sahnenin bitmesini bekliyoruz. Aras Bulut İynemli’nin çekimleri bitmiş, Çağatay Ulusoy’un yakın çekimleri sürüyor. Çok havalılar. Kızlar onlara deli oluyor. Haksız da sayılmazlar. Ancak yakışıklı oldukları kadar da iyi kalpli bu adamlar. Güler yüzlü ve mütevazılar.
Bugüne kadar birçok farklı karaktere hayat verdiler. Oyunculuklarıyla da, karizmatik duruşlarıyla da sektörde kalıcı bir yer edindiler. Kendilerini ispat etmek için çok çalıştılar, ustalarla kamera karşısına geçmeye cesaret ettiler, her yeni rolde kendilerini zorladılar… İkisi de 90 doğumlu, ikisi de esprili, ikisi de oyunculuğa gönül vermiş.
Çağatay Ulusoy ve Aras Bulut İynemli’yi yarın akşam başlayacak Show TV’nin yeni ve iddialı yapımı “İçerde”de iki kardeş olarak izleyeceğiz. Çağatay mücadeleci, gözü kara Sarp’ı; Aras Bulut ise hayatında çok fazla zorluk yaşamış, kaybetmekten korkmayan Mert’i canlandıracak. Kardeş olduklarından habersiz Polis Akademisi’nde okuyan iki rakip olarak karşımıza çıkacaklar. Ama gerçek hayatta durum başka tabii… İyi anlaşıyor, çok eğleniyorlar.
Fragman yayınlandığından beri hayranları meraklı bir bekleyişte; onlar da inanılmaz heyecanlı. Çetin Tekindor ve Mustafa Uğurlu gibi usta isimlerle aynı sette bulunmak bile onlar için çok değerli. Bu kez biz soru sormak için değil, sohbetlerini dinlemek için oradayız. Çünkü bu defa röportajı onlar birbiriyle yapacak. Ancak bizim iş, karşıdan göründüğü kadar kolay değil, bunu da fark etmiş olacaklar ki, başta biraz endişeliydiler. Sözü Aras Bulut açtı, Çağatay yanıtladı. Gerginliklerini kısa sürede attılar, çok eğlendiler. İki yakışıklı jönün sohbeti aşağıda, görüntüleri ise HTDokun’da…
Aras Bulut İynemli: Haydi başlayalım! Kendi adıma konuşayım, röportaj sorularına tıkır tıkır cevap verebilen bir adam olamadım ama şimdi Çağatay Ulusoy’la birbirimizle röportaj yapacağız. Bizim için de bir ilk, çok heyecanlıyız…
Çağatay Ulusoy: Birbirimizi deşifre ediyoruz. (Gülüyorlar.)
‘ALLAH ALLAH! NE YAPIYOR BU ÇAĞATAY?’
Aras: Yeni dizimiz başlıyor, neler düşünüyorsun Çağatay, nasıl hissediyorsun?
Çağatay: Öncelikle beni bu programda ağırladığınız için size çok teşekkür ediyorum.
Aras: Ne demek Çağatay Bey. (Gülüyorlar.)
Çağatay: Ben tabii ki heyecanlıyım. Karakteri, senaryoyu ilk okuduğumda Sarp’ın yani kendi karakterimin ve genel senaryo matematiğinin, duygusunun çok yüksek olduğunu gördüm. Beni en çok yükselten de yaşadığı acılara, zorluklara rağmen ayakları bu denli yere sağlam basan, güçlü, azimli bir karakter olmasıydı. Kendi içimde şunu sordum: “Bu adam bu kadar acıya rağmen nasıl böyle düzgün kaldı?” Karakterlerin hepsi çok derin işlenmiş. Her karakterin kendine özgü çok kuvvetli hikâyesi var. Karakteri sevdim ve sorular sormaya başladım.
Aras: Amerika’dan döner dönmez role hazırlanmaya başladın… Neler yaptın hazırlık için?
Çağatay: Aslında hazırlık aşaması 5-6 ay önce başladı. Amerika’dayken ufak çaplı eğitimler aldım. İmaj değişikliğine gidildi, saçım kısaldı. Seninle beraber silah ve yakın dövüş dersleri aldık biliyorsun. (Gülüyor.)
Aras: Çok iyi hocalarımız oldu, gerçekten çok keyifliydi o süreç…
Çağatay: Buradan oyuncu koçumuz Çetin Sarıkartal’a çok selam göndermek isterim, çok yardımı oldu bize.
Aras: Gerçekten öyle. Ben silah eğitimiyle ilgili hemen bir anımı paylaşmak istiyorum. Bir gün atış dersine gittik. Ben ilk defa elime silah aldım. Hocalarımız da çok iyiydi. Bir baktım sen bir anda çat çat çat 12’den vurmaya başladın. “Allah Allah” dedim. “Ne yapıyor bu çocuk?” Ama sanırım senin bir geçmişin var, deneyimlisin atış konusunda…
Çağatay: Ben 14 yaşımdan beri skit attığım için (poligonda atış talimi) elim biraz yatkın.
Aras: Sonra bana da öğrettin. Hocam!
Çağatay: Ama sen de çok iyisin! Şimdiye kadar silah kullanmamış olabilirsin ama pek çok karakter canlandırdın. Peki Mert’te seni çeken şey ne oldu?
Aras: Mert karakterinin şöyle bir durumu var, çok yalnız bir adam. Sevgisiz büyümüş. Çok küçükken kaçırılmış, dilendirilmiş. Hikâyeyi fazla anlatmayayım ama “Temelde sevgisizlik motivasyonu acaba nasıldır?” sorusuna yoğunlaştım, onu çok merak ettim. Kaçırıldığı, sokakta dilendirildiği zamanlarda neler yaşadı, bununla nasıl mücadele etti, bunları merak ettim. Mert’in yalnızlıkla sürekli bir mücadelesi var. Her şeyi ti’ye alıyor çünkü geçmişine yönelik takıntılara sahip olursa işin içinden çıkamayabilir, zor bir hayat yaşamış. “Gülmek en önemli sakinleştiricilerden biri” derler, Mert de gülerek hallediyor durumları…
Çağatay: Kendini koruma mekanizması aslında.
‘TÜM KARAKTERLER DERİNLİKLİ VE SÜRPRİZLİ’
Aras: Tabii. Maskesi aslında. Mert’in travmatik bir hali var ve onu sürekli kapatmaya çalışıyor. “İnsan zaten yalnız doğar” diyor, sevgiyi bilmediği için. Sevilmemiş, sevilmek istiyor. Beni çeken taraflarından biri buydu karakterin. Ve çok yüksek bir hayatta kalma becerisi var. Bunun için bazen üçkağıda başvurabiliyor. Tüm karakterler derinlikli, sürprizli ve hikâyeleri heyecanlı bir şekilde ilerliyor. Hatırlasana, senaryonun üçüncü bölümü geldiğinde hepimiz “Dördüncü bölüm yok mu, ne zaman gelecek?” diye sorduk…
Çağatay: Mert’in sevgisiz büyüyen bir çocuk olması çok önemli. Hepimiz çocuktuk, kendini kanıtlama çabası olur ya, “Beni de görün, ben de buradayım” hali… Ama sevgisiz büyüyen çocuklarda kendini kanıtlama durumu daha baskın oluyor. Var olma kaygısı çok belirgin olduğu için kendini ispatlama durumu ortaya çıkıyor. Mert’te de kendini kanıtlama çabası var hep. Sarp ise tam aksine anne sevgisini almış, anne sevgisine güvenmeyi öğrenmiş, sevginin ne olduğunu görmüş ve inanmış. Annesiyle birlikte bir mücadeleye girmişler. Sarp da o yüzden dünyaya kendini kanıtlama ihtiyacı olmayan, çok idealist, kararlı, emin adımlarla hedefe yürüyen, iş bitiren bir adam…
‘BEN ÇOK USLUYDUM’
Çağatay: Senin çocukluğun nasıldı?
Aras: Ben çok usluydum. Annem çalışıyordu. Ablam yarı annelik yapmıştır bana, 8-9 yaşıma kadar o bakmış. Mesela ablam “Bir yere çıkma, burada bekle” dermiş, ben de beklermişim. O işini gördükten sonra bile beklermişim yani… Ablam hâlâ dalga geçer. (Gülüyor.)
Aras: Sen yaramaz mıydın?
‘YARAMAZ BİR ÇOCUKTUM’
Çağatay: Evet, çok hareketliydim. Haftada bir veli toplantısı oluyordu. (Gülüyor.) İlkokul döneminde özellikle, sınırları zorlayan bir hareketliliğim vardı. Küçük yaşta spora başlamamın en büyük sebebi o hiperaktifliğimdir. 7-8 yaşında basketbola başladım. Enerjimi ancak öyle atıyordum, eve geldiğimde halim kalmıyordu. 7-8 sene basketbol ve yüzmeyi aynı anda sürdürdüm. Bırakmadım basketbolu, hâlâ devam ediyorum.
Aras: Spor kesinlikle insanı mutlu ediyor…
Çağatay: İnsanı dinginleştiriyor, hayata karşı da besliyor. Mesela dövüş sporlarında çok kısa bir sürede en güzel hamleyi yapmak zorundasın. Bu hayata bakış açın ve verdiğin kararlar açısından da çok önemli bence.
'KÜÇÜK KARDEŞ ERKEN EVLAT SAHİBİ OLMAK GİBİ BİR ŞEY'
Çağatay: Dizide iki kardeşi canlandırıyoruz. Senin kardeşlerinle aran nasıl?
Aras: Hem abi hem abla var bende. Abim 11, ablam da 15 yaş büyük. Küçük kardeşim yok ama şimdi yeğenlerim var… Tabii aranda bu kadar yaş farkı olunca biraz daha olgun büyüyorsun. Ama bir atölye çalışması vardır ya, güven testi, gözlerini kapatır, arkaya bırakırsın kendini. İnsanın ablası ya da abisinin olması aynı buna benziyor bence, gözlerini kapatıp bırakabilirsin onlara kendini.
Aras: Senin de var değil mi kardeşin?
Çağatay:
Var. Ufak kardeşim, 17 yaşında. Londra’ya okumaya gitti bu yıl. Kardeş büyük sorumluluk, kardeşi olanlar bilir. 8 yaş var bizim aramızda, erken evlat sahibi olmak gibi bir şey benim için… Onun bütün sorumluluğunu üstlenmek, ilk baştaki heyecanlar, “Altını ben temizleyeceğim, ben uyutacağım” halleri… Kardeşlik bence senin de dediğin gibi güven demek. Arkanda sağlam birinin olduğunu bilmek, onun mutluluğunun yeri geldiğinde senin üzüntüne baskın çıkacağını bilmek, çok değerli…
Aras: “Erken yaşta evlat sahibi olmak” dedin, güzel laf ettin.
Çağatay: O hissiyattayım gerçekten…
Çağatay: Senin üzerinde ablanın büyük emeği var. Peki hayatında önem taşıyan, diğer kadınlar kimler?
Aras: E tabii ki annem! Hayatımızda büyük emekleri olan güzel annelerimiz… Acımızda, sevincimizde hep yanımızda olan değerli insanlar… Hani derler ya: “Dünyanın yarısı kadındır, diğer yarısını kadınlar yetiştirir.” Bizi bize bıraksalardı avlanmadan öteye geçemezdik. Büyük kuzenlerim, komşularım, beraber çalıştığım değerli kadınlardan sürekli bir şey öğreniyorum. Bir de özeliniz olan kadın vardır ya, işte o hayatınızı dünyanın tüm renklerine boyamayı öğretir.
Aras: Seni az çok tanıdığım kadarıyla sen de maneviyata çok önem veriyorsun. Hayatta böyle kendine hatırlattığın, hep kulağında olan bir nasihat var mı?
Çağatay: Saygımı, heyecanımı kaybetmeden bu işi sonuna kadar yapmak istiyorum, kendime de sık sık bunu hatırlatıyorum.
Aras: Kendimize motivasyonlar bularak, enerjimizi hep koruyarak, hep böyle keyifle çalışırız inşallah. Ben de mesela şu cümlenin gücüne inanırım: “Umut her zaman var.” Hayatta bir sürü şey olabiliyor, başarıbaşarısızlık, iyi-kötü ama umut her zaman var. O yüzden “Yoluna bak, motivasyonunu bul, kendini mutlu eden şeyleri kovala, stresten uzak dur” diyorum kendime. “İyi örnekleri al” diyorum ki, şu anda da çok iyi insanlarla, işini çok iyi yapan ustalarla beraber olduğumuz için bunun keyfini çıkarıyorum.
Çağatay: Okul gibi gerçekten. (Gülüyor.)
Aras: Ne hissediyorsun abi? Çetin Tekindor, Mustafa Uğurlu… Birlikte oynadığımız isimler çok kıymetli…
‘ÇETİN TEKİNDOR ADINI BİLİYOR ABİ! PAHA BİÇİLMEZ’
Çağatay: Onun zaten muhabbetini yaptık ya, ilk sahnelerde “Ne yapacağız?” diye… Tir tir titriyorsun, elinde olmayan bir şey… Duayen isimler. Çetin Abi’nin karşısında oynamak çok gurur verici bir olay. Ondan öğreneceğimiz çok şey var. 1 aydır çekim yapıyoruz, Çetin Abi’nin her hareketini izliyorum. Kayıtta da kayıt dışında da… Bakıyorum “Ne yapıyor?” diye…
Aras: Bu paha biçilemez bir şey gerçekten… Ekranda izlediğimiz, büyüdüğümüz Çetin Abi’yle karşılıklı oynuyoruz şimdi. “Arascım nasılsın?” diyor mesela, “Çağataycım merhaba” diyor. Adını biliyor abi, bu bile o kadar değerli bir şey ki… Gurur veriyor dediğin gibi.
Çağatay: Şanslıyız gerçekten. İnşallah böyle devam eder.
‘HAYAL KURDUĞUN SÜRECE YAPABİLİRSİN'
Çağatay: Sen gerçekten kendini işine adamış bir insansın. Varını yoğunu, yüreğini işine koyuyorsun. İleride nedir hedefin? 5 yıl ya da 10 yıl sonraya dair bir hayalin var mı?
Aras: Çok şükür, çok güzel projelerde yer alıyoruz. İyi insanlarla, iyi ekiplerle çalışıyoruz. “10 yıl sonra kendimi şurada görmek istiyorum” gibi net bir cevabım yok ama uluslararası anlamda bir işte yer almak istiyorum. Hayal kurmak çok güzel bence, güzel motivasyonlar. Hayal kurabiliyorsan yapabilirsin çünkü.
Aras: Senin hayallerin neler?
Çağatay: Şimdi 10 sene öncesine bakıyorum mesela, lise dönemi… “Oradan burası nasıl gözüküyor?” dersen hiç gözükmüyordu aslında. (Gülüyor.) Hayal edemezdim bu işi yapacağımı. Çünkü oyunculuk yapacağım aklımın ucundan geçmiyordu. O yüzden 10 yıl sonrasında ne yaparım gerçekten bilmiyorum ama hayal kurmanın gücüne inanıyorum ben de. Elimizden gelenin en iyisini yapacağız.
Aras: Sen de mesela uluslararası bir işte yer almak istiyor musun?
Çağatay: Tabi ki isterim, kendimi dünya vatandaşı olarak görüyorum, bu işin dünyada nasıl şartlarda yapıldığını biliyoruz. Neden olmasın ki? Bizden de birileri neden dünya çapında olmasın? İmkânsız şeyler değil.
‘UÇAK MÜHENDİSLİĞİNDE OKURKEN KENDİMİ SETTE BULDUM’
Aras: Senin hayatında dönüm noktası dediğin yer neresi?
Çağatay: Her insanın vardır dönüm noktası. Bence karar verdiğin her şey, yeni bir başlangıç için aldığın her karar bir dönüm noktasıdır. Benim en etkili dönüm noktam Best Model of Turkey yarışmasına girmeye karar vermek oldu. Ondan sonra devamı geldi. Kariyer planlamasında da öyle, önemli olan karar vermekti. Seçtiğin proje yerine başka bir proje seçseydin bambaşka bir şey olurdu belki de.
Aras: Benimki de enteresandı. Uçak mühendisliğinde okurken arada reklamlarda oynuyordum. Bir reklamdan ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisinin yönetmeni görüp audition’a çağırıyor. Gidiyorum görüşmeye ve oluyor!
Çağatay: İyi ki de olmuş.
Aras: Evet gerçekten. Benim de dönüm noktam bu.
Çağatay: Peki şimdi tam bir röportaj sorusu soracağım sana, seni tanımayan insanların bilmediği bir özelliğin var mı? Ben de merak ettim…
Aras: (Gülüyor.) Ben normalde sağ elimle yazarım, ama basket boksunu hep sol elle oynuyorum. Solum iyi. Mesela yumrukta solum daha kuvvetlidir. İyidir, kötüdür bilmiyorum ama böyle bir özelliğim var işte.
Aras: Senin bilmediğimiz özelliğin ne?
Çağatay: Benim aslında çok yakın zamanda fark ettiğim bir özelliğim var; karanlıkta kalmayı çok seviyorum. Hayatla ve işle ilgili aldığım bütün kararları, geleceğe yönelik yaptığım tüm planları, karanlıkta yaptığımı fark ettim. Garip ama karanlıkta daha sağlıklı düşünüyorum. Karanlıkta parlayan ışığı daha net görürsün ya, ben de içimdeki bana yol gösteren ışığı karanlıkta daha net buluyorum.
'KENDİ ÇAPIMIZDA BİR ŞEKLİMİZ VAR TABİİ'
Aras: Peki alışverişle aran nasıl? Sen iyi giyinen bir adamsın, modayı yakından takip ediyorsun.
Çağatay: Kendi çapımızda bir şeklimiz var. (Gülüyor.) Görünen bir iş yapıyoruz neticede, göz önünde olduğumuz için takip etmeye çalışıyorum, vitrindeyiz bir nevi… İster istemez modayı da takip etmek zorundayız, trendleri bilmek zorundayız. Elimden geldiğince dergi karıştırıyorum.
Aras: Sende kendi trendini oluşturma gibi bir durum da var mesela, bende o yoktur.
Çağatay: Aslında ne içime sinerse, nasıl daha rahat hissediyorsam kendimi, onu giyiyorum. Farklı olmaya çalışmak değil, kendimi daha rahat nasıl hissediyorsam öyle giyinmeye çalışıyorum. Her şeyde de “Karşı taraf nasıl düşünür?” diye bakmamak lazım.
Aras: Ben de öyleyim. “Sen kendine yakıştırıyorsan başkaları da yakıştırır” lafını seviyorum ve öyle olduğunu düşünüyorum. Önemli olan aslında giyim konusunda da kendini iyi hissetmen.
Aras: Sevdin mi röportaj yapmayı?
Çağatay: Gazetecilerle bir araya geldiğimiz ve röportaj yaptığımız için ister istemez bir koruma kalkanı iniyor. Ama sonra sen olduğunu fark ettim, senmişsin (Gülüyor.) Biraz rahatladım.
Aras: Başta bir tık gergin başladık, ne diyeceğimizi bilemedik. Böyle enteresan bir şey denedik, çok keyif aldık. Bence tatlı oldu, samimi oldu.
Çağatay: Bize de anı oldu, ilk defa böyle bir şey yaptık. Umarım keyifle okunur.
'KARAKTERİN DE İÇ RİTMİNE UYACAK ŞARKILAR BULURUM'
Aras: Müzikle aran nasıl? ‘Delibal’da bateri çaldın mesela.
Çağatay: Bateri çok istediğim bir enstrümandı, film sayesinde öğrendim. Bateriye zaman ayırman lazım ama çalarken inanılmaz stres atıyorum. Gitarı kendi kendime öğrenmiştim. İyi bir müzik dinleyicisiyim. Güne başlarken mutlaka dinlerim.
Aras: Ben de her karaktere şarkılar bulurum çalışırken. Bu karakterin de iç ritmine uyacak şarkılar buldum, liste yaptım. Sahneye girmeden onları dinliyorum. Müzikle aram benim de çok iyidir, gitar tıngırdatıyorum.
Çağatay: Bir gün gitar ve bateri çalalım beraber…
Aras: Yapalım valla.
Aras: Peki sosyal medyayla aran nasıl?
Çağatay: Ben çok kullanamıyorum. Alışamadım daha. Özellikle dizi zamanı insanların duygusunu analiz etmek, nabzı ölçmek için bakıyorum, yorumları okuyorum. Sağ olsunlar, iyi ki varlar, çok güzel şeyler yazıyorlar…
Çağatay: Sen seviyor musun?
Aras: Instagram’da fotoğraf paylaşmayı sevdim, takip de ediyorum. Twitter’la hiç aram yok.