HomeMagazin‘Dayı’ bizim babamızın hikayesi!

‘Dayı’ bizim babamızın hikayesi!

‘Dayı’ bizim babamızın hikayesi!

İlk yönetmenlik deneyiminde babasından ilham alarak Karadenizli bir kabadayının hikayesini anlatan Uğur Bayraktar, filmin başrolünü kardeşi Ufuk Bayraktar’a verdi. “Abime tereddütsüz güvendim” diyen oyuncu ise, rolün kendisi için manevi bir anlam taşıdığını söyledi.

Bir kabadayının hikayesinin aşkla harmanlanıp anlatıldığı ‘Dayı’ filmi vizyona girdi. Filmin başrolü Ufuk Bayraktar, ilk kez senaristlik ve yönetmenlik deneyimi yaşayan ağabeyi Uğur Bayraktar’ın kamerasının karşısına tereddütsüz geçtiğini söyledi. Filme çok güvenen Bayraktar kardeşler anlattı…

◊ Dayı’nın çıkış hikâyesi anlatır mısınız? Abi-kardeş bu projede nasıl buluştu?

Uğur Bayraktar: Ufuk, rol konusunda seçici davranıyordu ama benim bu projenin arkasında olmam ve daha sonra gün geçtikçe işin belli bir seviyeye gelmesi onun da inancını artırdı. Bir de manevi bir durumumuz var, bu babamızın da hikayesi.

Ufuk Bayraktar: Babamızdan, aile büyüklerimizden, 1970’ler ve 80’lerdeki kabadayılık dönemi konusunda çok şey biliyorduk. Kabadayının özünde, adalet ve merhamet duygusu barındırdığını biliyorduk ve büyüklerimizde hep gördüğümüz bir şeydi.

◊ Babanız kabadayı mıydı?

Uğur Bayraktar: Babam, ağır dayı, saygı duyulan, evde tepesine çıkıp oyunlar oynadığımız ama dışarıda herkesin önünü iliklediği bir adam. Bizim sülalede açıkçası bir tek babam değil, babama benzer en az 20 tane sayabileceğim insan var. Karadeniz insanında bu çok var.

HOCAM DEDİM ELİNİ ÖPTÜM

◊ Bu filmde ne bulacak izleyenler? Z kuşağından umutlu musunuz?

Ufuk Bayraktar: Kaderimizin peşinden gidip, onu oluşturmak için mücadele etmeliyiz. İnsan, merhamet, vicdan gözüyle, temiz kalple bakarsa, hayat mutlaka onu olduğu yerden bir üst basamağa yürüyen merdiven gibi taşıyacaktır. Bu filmdeki karakterimiz de doğru inandığı şeyi yapan ve merhameti çok yüksek bir karakter. Hayatının etrafında oluşan köşe taşlarının, onu gideceği yolda zirveye doğru taşıdığını izliyoruz.

Uğur Bayraktar: Senaryoyu yazarken, bunu herkesin izleyebileceğini düşünerek, mümkün olduğunca her sahnede kötü örnek olmamak adına bazı sahnelere çok dikkat etmeye çalıştım. Kabadayılık alemini anlatırken, orada bazı doneler kullanmak gerekiyor ama bunları bile aslında en doğru sonuca vardırmaya gayret ettim. Tek umudum, seyirci bunu izlediğinde insanlara özlediği o samimiyeti, duyguyu ve iyiliği yakalatmak.

◊ Yönetmenlik ve senaristlik tecrübesi olmayan ağabeyinize nasıl güvendiniz?

Ufuk Bayraktar: Çok azimli abim. Benim matematik bilen halim. Ben ondaki o şevki gördüm. Onun çekebileceğini tamamıyla biliyorum, ona sorduğum sorulara üç gömlek üstünde cevap veriyor. İzleyene kadar ben, sette o abi-kardeş ilişkisini çok kıramadım. Millet “hoca” diyor, ben diyemiyorum “abi” diyorum. “Herkesin içinde kusura bakma hoca diyemem, sen ilk işini yapıyorsun” demiştim. Ama filmi izledikten sonra “hocam” dedim ve elini öptüm.

Uğur Bayraktar: Yurt dışında çalışıyordum. Ailevi nedenlerden dolayı Türkiye’ye geldim. Bir yapımcı arkadaşla konuşurken “abi ya, senin kafan çalışıyor, menajerlerle neden uğraştırıyorsun bizi! Ufuk abinin menajeri sen olsana” dedi. Menajeri olmamla başladı. Ufuk’a gelen senaryoları okuya okuya farkında olmadan duygulardan da beslenmişim. Sonra Serkan Öztürk’le yazmaya başladık. 3-4 yıl süren bir yolculuk. Buraya geldik, bundan sonrasını da seyirci belirleyecek artık. Eleştirmenlerden duyduğumuz kadarıyla güzel dönüşler alıyoruz.

PİŞMAN OLMAYA VAKTİM YOK

◊ Asi ve kavgacı biri olarak biliniyorsunuz…

Ufuk Bayraktar: Tipimle alakalı galiba. Hiçbir zaman kötü olmadım. Ama iyi şeyler de yapmışımdır, kötü şeye de sebep olmuşumdur ama pişman olmaya vaktim yok. Hayat önümüzde akıyor. Saniyenin onda birinde bile hücrelerimizde gerçekleşiyor. Buna olgunlaşmak da diyebiliriz. Eksiklerim vardır hayata karşı, bunları yaşadıkça göreceğim. Ama değiştim, ben bu oldum diyemem, yaşadığım müddetçe değişimim ve olgunlaşmam devam edecek.

Uğur Bayraktar: Ufuk dizginlenecek bir adam değil, piyasada yanlış algılanıyor. Oynadığı rollerden ve aileden kalan mekanımızın Cihangir’de olmasından dolayı çok konu oluyor. Gazetecilerin çoğu da Cihangir’de…Hayatında her erkek en az beş kere tartışmıştır. Adın çıkacağına canın çıksın derler ya, yani bizzat bir-iki tanesinde ben şahit oldum. Ama biz babamızdan nasıl gördük biliyor musunuz? Haklı olduğumuzu anlatamadan dayak yerdik, çünkü kavga ettik diye. Babam, “haklıyım diye kavga etmeyeceksin, kavga dünyanın en kötü şeyi” derdi. Namusun, ekmeğin için kapına gelirse amenna, kaçacak yerin yoksa, tamam.

“UFUK OLMASAYDI BEN BU FİLMİ BAŞARAMAZDIM”

◊ Birbirinizi iki-üç kelimeyle anlatın desem?

Ufuk Bayraktar: Sahiplenici, koruyucu, iyi bir aile babası, artık iyi bir yönetmen de oldu.

Uğur Bayraktar: Asabi, duygularıyla yaşayan biri, merhametli ve çok iyi bir oyuncu. Zaten bu işte Ufuk olmasaydı, benim işim bu kadar kolaylaşmazdı. Çerçevesindeki oyuncuların başarıları, bakış açıları, bana kendini teslim etmesi, ister istemez setteki hakimiyetimi çok kolaylaştırdı. Güç verdi bana, o olmasa bu başarı olmazdı.

Ufuk Bayraktar: Belki okyanusta bir damladır onun söylediği ama hakimiyeti güçlü olduğu için zaten setin ikinci gününden sonra herkes abimin ne istediğini, nasıl mücadele ettiğini görünce, herkes kendini bıraktı. İlk setine çıkmış bir yönetmenin nasıl bir Film çektiğini seyirci görecek. Herkesi sinemaya bekliyoruz, sinemalar güvenlidir.
(Hürriyet)