KENAN İMİRZALIOĞLU EVLİLİĞİNİ İLK KEZ ANLATTI!
Yeni filmi, dizi projesi ve bilinmeyenlerini anlatan Kenan İmirzalıoğlu, “Üniversiteyi kazanamadığım sene babam hayal kırıklığına uğradı, ‘Bu zekâna rağmen tembellik yaptığın için kazanamadın’ dedi. Hiç unutmam, annem o gün ”Bu çocuk bir gün seni çok şaşırtacak” demişti.” itirafında bulundu.
Kenan İmirzalıoğlu bu hafta vizyona giren filmi ‘Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü’yle sinemaya, yakında başlayacak yeni dizisi ‘Mehmed-Bir Cihan Fatihi’yle de ekranlara dönüyor. Hürriyet’e konuşan Kenan İmirzalıoğlu yeni projelerini, bilinmeyenlerini ve Sinem Kobal ile evliliğini anlattı.
Ankara’nın Üçem Köyü’nde çiftçi bir babanın çocuğu olarak doğdunuz. Bir gün Türkiye’nin en büyük starlarından biri olacağınızı hayal eder miydiniz?
– Öyle hayallerim yoktu ama bir gün benden bir şey olacağını hep hissederdim, annem de söylerdi. Üniversiteyi kazanamadığım sene babam hayal kırıklığına uğradı, “Bu zekâna rağmen tembellik yaptığın için kazanamadın” dedi. Hiç unutmam, annem o gün “Bu çocuk bir gün seni çok şaşırtacak” demişti.
Anneniz haklı çıkmış… O günlere dair başka neler hatırlıyorsunuz?
– Dut ağaçlarında Tarzancılık oynardım. Hayvan sevgisini yaşayarak öğrenenlerdenim çünkü onların içinde doğup büyüdüm. Koyunlarımız, tavuklarımız, karakaçanlarımız vardı. Dijital dünyanın gelişmesi, telefonların hayatımıza girmesiyle insanlar için bunlar daha da önemli hale geldi. Geçmişe baktığımda kendimi şanslı addediyorum, iyi ki köyde doğup büyümüşüm.
Aileniz Üçem’de yaşamaya devam ediyor mu?
– Yazları köyde, kışları Ankara’dalar. Ben de sık sık gidiyorum, son bayramda Sinem’le (Kobal, eşi) köydeydik.
Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü’nü kazandıktan sonra İstanbul’a geliyorsunuz. Büyük şehrin kaosuyla ilk karşılaşmanız nasıldı?
– Haydarpaşa Garı’nda trenden inip “Lan İstanbul alacağım seni, sen mi yaman ben mi” demedim. Üniversite biter, Ankara’ya dönerim diye düşünüyordum. Ama hayat farklı gelişti. ‘Best Model of the World’ seçildikten sonra yapımcılardan teklifler gelmeye başladı. Osman Sınav’la tanışmam, onun bana olan inancı, ‘Deli Yürek’in hikâyesi beni yolumdan çevirdi.
Hep en kötüsüne hazır mısınız?
– ‘Bu iş olmazsa ben de olmam’ gibi bir durumu hiç yaşamadım. Bir şey olmuyorsa hep “Vardır bir hayır” diyerek işin içinden çıktım. Çocukluktan beri böyleyim. Annemden “Kimse kimsenin kısmetini yiyemez” sözünü duyarak büyüdüm.
Peki şöhretle kaybettikleriniz oldu mu?
– Muhakkak bir şeyler kaçıyor. Özel hayatımın içine girilmeye çalışılıyor. Eşimle habersiz bir tekneye binip insanlardan uzaklaşarak sakin bir koya gitmek istiyorum, bu sefer oraya gelip fotoğraflarımı çekiyorlar. Sokağa çıkıp insanların arasına karışmak istiyorum fakat herkesin elinde kamera olduğunu düşünerek rahat edemiyorum. Bunları bir yana koyarsak diğer tarafta seyircilerimizin içten sevgisini ve saygısını görüyorsun. Bir ağırlığı, zorluğu var ama karşılığında güzel lütufları da var. Birbirini dengeliyor. Allah bugünümüzü aratmasın.
Hiç psikolojik destek aldınız mı?
– Hiç ihtiyacım olmadı. Ama tek problemim fotoğraf çektirmeyle ilgili oldu. Bütün gün onlarca kişiyle fotoğraf çektiriyorum, mutlu oluyorlar. En son birine denk geliyorum, artık yorgun oluyor ve çektiremiyorum. Gün sonunda o kişinin kalbini kırdığımı düşünerek mutsuz oluyorum. Bu yüzden artık mümkün oldukça çektirmiyor, yerine o kişilerle sohbet ediyorum.
Hayatta nelerle derdiniz var?
– Memleketin dertleri, hepimizin ortak dertleri. İnşallah hepsinin üstesinden geleceğiz. Ülkenin daha ileriye gitmesi adına bunlar ayağımızdaki prangalar.
Söylendiği gibi bölüm başına astronomik ücretler kazanıyor musunuz?
– Konuşulan rakamlar afaki. ‘Deli Yürek’e başladığım zaman başrol oyuncusunun aldığı rakamlar evini geçindirip kirasını ödemeye yetiyordu. Bugün elbette daha iyi şartlar var, inşallah daha da iyi olacak. Çünkü bu, sektörün büyüdüğü ve dünya pazarına açıldığı anlamına geliyor.
Cingöz Recai’den sonra Ayhan Işık’la kıyaslanmaya hazır mısınız?
– Ayhan Işık’la kıyaslanmak ancak gurur verir. Türk izleyicisinde büyük iz bırakmış bir oyuncu. 70’lerin filmi…
O günden bugüne ne değişti sizce?
– O günlerde muhabbet daha fazlaydı. Şimdi YouTube’da video izliyorlar. Aile içinde bile bireyler koca geceyi ellerinde telefonla geçiriyor.
O günlerde yaşamak ister miydiniz?
– Tabii. O zamanki İstanbul; trafiği daha az, Boğaz’dan her balığın çıktığı, insanların birbiriyle muhabbet ettiği bir yermiş. Uğur Abi (Yücel) 70’lerin Kuzguncuk’unu anlatırdı bize; bir tarafta Hıristiyan, bir tarafta Yahudi, bir tarafta Müslüman komşuları varmış, hepsi birbirinin yaşam tarzlarına saygılıymış. Ortak sahiplenme varmış.
Bu anlattıklarınızı kaybettik, öyle mi?
– Evet, özellikle sosyal medyanın vahşi linç kültürüyle daha da kaybediyoruz. İnşallah bir gün bunların farkına varacağız ve o günlerin öz muhabbetine döneceğiz.
Dört yıl önce “Aşkı tüketmek hızlandı” derken şimdi karşımda parmağında evlilik yüzüğü olan bir adam var. Neydi sizi çarpan?
– Sinem’in (Kobal) kendisi. Kalbime, ruhuma, bedenime bir şey oldu… Ruh eşimi bulduğuma tereddütsüz inandım.
Evlilik hayatınızda neleri değiştirdi?
– Babam bir gün “Erkek adam eşsiz olur mu” demişti. O zamanlar bu sözü pek anlayamamıştım. Ama evlendikten sonra bir tamamlanma yaşadığımı hissettim. Sanki eksik bir şeyler varmış da tam olmuş gibi. Birlikteliğin verdiği ayrı bir güç ve huzur var. Eve döndüğünde onun seni veya senin onu karşılaman çok başkaymış. Eşini bulduğun zaman evlilik güzel bir şeymiş, Hakan.