KEREM BÜRSİN MÜJDEYİ VERDİ
Yakışıklı oyuncu Kerem Bürsin, Hürriyet Gazetesi'ne verdiği röportajda birbirinden samimi açıklamalarda bulundu.
Türkiye’ye üç yıl önce geldiniz, o günden beri kıyametler koptu. Şu an bile ‘selfie’ çektirmek isteyenlerden zor konuşabiliyoruz. Nasıl, bunaldığınız oluyor mu bu ilgiden?
-Bunalmak doğru kelime mi bilmiyorum, daha ziyade panikledim. Çünkü alışkın değildim. Bir de işler o kadar kolay olmadı. Çünkü o kadar uzun süre ‘hayır’ cevabını duydum, red yedim ki…
Artık düşlerim gerçekleşmeyecek diye düşünmeye başlamıştım. Yeni planlar yapıyor, birkaç hafta içinde Amerika’ya geri dönmeyi planlıyordum ki ‘Güneşi Beklerken’ projesi geldi karşıma. O bir ‘oley’ anıydı işte. Bir anda şansım döndü; ilk başlarda birilerinin “Seni istiyoruz, seninle ilgileniyoruz” demesi sürreal geldi.
Size ‘yerli Marlon Brando’ diyorlar, ne diyorsunuz bu duruma?
– Evet beni benzetiyorlar ama onun stili hakkında pek bir fikir sahibi değilim. İlla klasiklerden gideceksek, ben Paul Newman’ın tarzına hastayım. Sade basit ve çok şık. Jean ve tişörtle çevrende etki yaratıyorsan, sende bir iş vardır.
Yani James Dean’e hayran olmayan insan var mıdır? George Clooney, Ryan Gosling ve Tom Hardy gerçekten cool geliyor. Biraz alakasız örnekler oldu ama hepsinin özgün stilleri var.
Hayranlarınız ‘The Bursin tarzı’ diye bir konsept yaratmış, giydiğiniz tişörtler kızlar tarafından da yağmalanıyor. Nasıl anlatırsınız stilinizi?
-Son derece klasik ve çabasız aslında. ‘50’lere gönderme yapan bir stil: Blue jean, tişört, tişörtün üzerine de bir gömlek…
Benim için V yakalı her türlü tişört iş yapar. Dekolte olmadan olmaz yani. Bir dekolte insanıyım. Ama bu iş de tamamen yakışmasıyla ilgili. Ben V yakalı bir tişörtün içinde rahat hissediyorum, o yüzden yakıştığını düşünüyorum. Zaten rahat bulduğum bir parçayla da kolay kolay vedalaşmam.
Nasıl yani?
-Genelde bende bir tişörtün ömrü 8-10 senedir, hatta 11’i bile görür. Üstelik bunların çok kaliteli yerlerden olması da gerekmiyor, duygusal bir bağ kurmam çok daha önemli. Mesela şu anda dolabımda olan en kıymetli parça, Baltimore’da bir eskici dükkânından aldığım tişörtüm. Bir de çok sevdiğim botlarım var, onun da var bir 10 senesi. Şu an ayağımda değil ama arabada bagajda duruyor…
Stil ikonu ilan edilen bir oyuncunun alışverişle arasının olmaması enteresan….
-Ama ne alayım ki? Üstümdekilerin modası hiç geçmiyor, bir de önemli bir jean markasının yüzü olduğum için zaten almam gerekmiyor. Onun için daha çok yüzüklere, kolyelere, gözlüklere yöneliyorum.
En iyi alışveriş arkadaşınız kim?
-Tek başıma da, Serenay’la da alışverişe gidiyorum ama genelde alışveriş arkadaşım annemdir. Tabii ki “Annemsiz alışverişe çıkamam” modunda değilim.Ama onun zevkine çok güvenirim. Küçüklüğümden beri çekirdek ailemizle birlikte dünyayı gezdiğimden onlarla anne-baba kadar arkadaş da olabildik. Sonuçta moda bir şekilde kendini ifade etme biçimi, o da benim kendimi nasıl ifade etmek istediğimi biliyor….
Giydikleriniz kişiliğin aynası diyorsunuz…
-Yani, tam olarak öyle değil ama nasıl görünmek istediğinizle ilgili bir şey. İnsanlar körü körüne modayı takip ediyor ya, bazen bu durum iyi sonuçlar vermiyor. Eğreti duruyor. İnsan kendine şunu sormalı: “Bu trendi körü körüne takip mi ediyorum yoksa bana gerçekten yakışıyor mu?” Bir ara tüm kızlar saçını lavanta rengine, beyaza, pembeye filan boyuyordu ya, gerçekten garip duruyordu.
Yani öyle bir insansanız tamam ama sadece ‘trend’ diye üzerinize olmayan bir şeyi yapıyorsanız sakil duruyor sanki… Stil konusunda da insanların kendine dürüst olması önemli. Ben kendi stilimi yaratırken kimseyi kopyalamıyorum mesela.
Bir ara erkekler dar kız pantolonları giyiyordu. Bir ara benim de kafam gitti: “Acaba ben de mi giymeliyim?” diye düşündüm. Sonra “Ne alaka ya, sadece moda diye niye kız pantolonu giyip gezeyim” dedim. Kadınlar için ise bu durum iyice zor, çünkü silahları, seçenekleri daha fazla. Allahtan kadın değilim, gerçekten, üst-baş-saç makyaj filan hiç uğraşamazdım!
Bu, bu kadar önemli bir şey mi?
-Şöyle önemli: Bir kadının giydiklerinden onun karakterine dair birçok şey çıkarabilirsiniz… Bazen kendilerini fazlasıyla ele veriyorlar, bazen de gizliyorlar. Bu tarzından kişilik çözme meselesi de hoşuma gidiyor. Ayakkabılarına, saçına, aksesuvarlarına bakar, nasıl biri olduğunu kestirmeye çalışırım.
Kadınlarda nasıl bir tarz ilginizi çeker?
-Ben ‘bana bakın’ diye haykıran kıyafetlerden hoşlanmıyorum. Daha sade ve zarif bir tarzı seviyorum. Yeri geldiğinde kırmızı ruj ve Louboutin’leri de severim ama her dakika görünmek için kendini parçalayan kadınlar beni iter. Böyle tiplerin saklamaya çalıştığı şeyler var. Ne kadar kendinsen o kadar seksisin.
Bu bağlamda tanışmak istediğiniz, ‘cool’ bulduğunuz bir kız var mı?
-Bence yeryüzündeki en cool kızlardan biri Cara Delevingne. Sadece üstü başı değil, böylesine yüzeysel bir endüstride olup, kendi tarzını cesurca gösterdiği için. Üstelik de bunu çok mütevazı bir şekilde yapıyor.
Hazır kızlardan konuşmuşken, reklam kampanyasında kız arkadaşınız Serenay Sarıkaya’yla birlikte rol aldınız. Beraber çalışmak daha mı kolay?
-Sadece kız arkadaşım olduğu için değil, profesyonel olarak da çalışması çok rahat bir insan. Disiplinli ve kendinden isteneni veriyor.İnsanın kendine yakın bulduğu insanlarla çalışmasının belli avantajları var tabii. Resimde kiminle birlikte olduğun o kadar da önemli değil, sette gergin bir ortam olursa sen de o da gerilir. Bizde son derece dostane bir ortam vardı, o da sonuçlara yansıdı.
İki film bir diziyle dönüyorum
Yeni projelerinizle devam edelim… Bu yazı nasıl değerlendireceksiniz?
-Bu yaz iki yeni film çekimine başlayacağım, sonrasında da dizi için sette olacağım. İlk film için start’ı temmuzda veriyoruz. İlki Onur Ünlü’nün filmi, Onur Hoca’yla çok uzun zamandır çalışmak istiyordum. ‘Cool’ bir proje olacak.
İkinci çekeceğim film için de iki tercih arasında kalmış durumdayım. Henüz seçimimi yapmadım. Onun için net bir şey söyleyemiyorum. Bir de eylülde Ay Yapım’la yeni bir diziye başlıyorum.
Onun dışında tatil planları?
-Son dönemde o kadar çok gezdim ki, İstanbul’u özledim. Yeni yerleri keşfetmeyi seviyorum, bu doğduğumdan beri hayat tarzım ama biraz da kentin tadını çıkarmak istiyorum.
Sizin gibi görünmek isteyenlere biraz tüyo versek. Haydi V yakalı tişörtü, jean’i aldık diyelim… Sonra? Nasıl bir spor rutinine girmek, ayna karşısında kaç saat geçirmek gerekiyor?
-Eskiden nasıl göründüğüme hiç ama hiç ilgi göstermezdim. Ama şimdi, evden çıkmadan önce daha dikkat ediyorum saçıma başıma.
Tabii bir saati gömmüyorum ayna karşısında. Bir de nereye gittiğimle de alakalı. Mesela haftada beş kez boks yapmaya gidiyorum. Neden saçımı yapayım ki boksa giderken? Ama güzel bir yere gideceksem işler değişiyor.