HomeUncategorizedÜNLÜ OYUNCUDAN OLAY İTİRAF

ÜNLÜ OYUNCUDAN OLAY İTİRAF

ÜNLÜ OYUNCUDAN OLAY İTİRAF

“Ezel”le dikkat çekti, “Kuzey Güney”le tırmanışa geçti, sayısız projenin ardından en son “Filinta”da psikopat bir adam olarak ekrana geldi. Cuma günü vizyona giren “Dünyanın En Güzel Kokusu”nda ise yakın arkadaşına aşık genç bir adamı canlandırıyor. Peki ya bilinmeyenleri… Üniversitede hocasıyla yaşadığı aşk, lağım akan dereye düşmenin onda bıraktığı anı, gecekondu mahallesinde geçen çocukluğu… Onları da Rıza Kocaoğlu anlatsın…

1) BEN, CELAL’İ ÇOK SEVMİŞTİM

Filinta’da 18 bölüm oynadım. 
Hikayede başka bir yere döneceklerini, benim olduğum aksı bitirmeye karar verdiklerini söylediler. Ben de ayrıldım…
Çok severek çalıştığım bir işti. 
Bana çok şey kattı; at binmeyi, dövüşmeyi öğretti bana…
Filinta’daki Celal karakteri oynadığım en psikopat rollerden biriydi, Ezel’deki Temmuz’la yarışır…
En sevdiğim üç rolüm; Kaybedenler Kulübü, Av Mevsimi ve Çağan Irmak’la yaptığım ilk film olduğu için Bana Şans Dile’deki rollerimdir…

2) HER OYUNDA 1,5 KİLO KAYBEDİYORUM

Ormanlardan Hemen Önceki Gece’yi 1 yıldır sahneliyorum.
55’inci oyunu oynadım geçen hafta… Oyunun süresi 75 dakika…
Oyunu oynamadan iki gün önce başlıyor heyecanı. Çünkü 37 sayfalık bir metin ve sahnede tek başımayım. 
Bütün ritmi, hızı, ezberi benim sorumluluğumda.
Oyun bittikten bir gün sonra adrenalini ancak bitmiş oluyor.
Daha protein ağırlıklı besleniyorum. Daha hafif karbonhidrat alıyorum. Oyundan önce sabah-akşam mutlaka protein tüketiyorum.
Ve her oyun sonrasında 1,5 kilo kaybediyorum…

3) ÜNİVERSİTEDE HOCAMLA AŞK YAŞADIM

Dünyanın En Güzel Kokusu etkileyici bir aşk filmi… Benim de yaşadığım etkileyici aşklar oldu… İlk aşkım 10 yaşındaydı.
Mahallede bir kıza aşık olup evinin önünde oturduğum dönemler… 
Bir arkadaşımın amcasının kızıydı…
Bir de üniversite yıllarımdaki var; anlatmam ne kadar doğru olur bilemiyorum ama üniversitede hocamla aşk yaşadım.
Şimdi artık o hoca değil, o yüzden zarar vermez bence ama bunu okuyunca beni bir arar diye hâlâ korkuyorum.

4) DÜNYANIN EN GÜZEL KOKUSU, YEŞİL SABUN KOKUSU…

Benim için dünyanın en güzel kokusu, yeşil sabun kokusudur. 
Neden biliyor musun?
Çocukluğumda tabakhanelerin pisliğinin aktığı bir dere vardı.
İzmir’de körfezin eskiden kokma sebebi olan dere…
Futbol oynarken topumuz dereye kaçardı, kanalizasyon boruları üzerinden tutunarak karşıya geçer alırdık.
Bir gün topu almaya ben geçerken gücüm tükendi ve o lağım dolu dereye düştüm…
Belki de en çok sevdiğim kokunun yeşil sabun olması bu yüzdendir.

5) İZİNSİZ SAHNELER ÇEKTİK

Film için Amsterdam’da 4-5 gün kaldık.
İzin almadan çektiğimiz bazı sahneler de oldu. Düşünsene Amsterdam’da Tuba’yla el ele geziyoruz, Uğur bizi uzaktan çekiyor.
Bizi tanıyıp o halde görenler yanlış anlamıştır herhalde…
İyi restoranlara da gidiyorduk. 
Balayında bir çift olduğumuzu söylüyorduk ve arkadaşımız fotoğrafımızı çekiyor diyorduk, engellemesinler diye böyle bir formül bulmuştuk.

6) TEPECİK’TEN SAHNEYE ÇIKMAK ZORDUR

İzmir Tepecik’te, Yenidoğan Mahallesi’nde büyüdüm. Bir gecekondu semti… Küçük evlerden oluşan, şehrin dışında bir kondu… Babamın kahvehanesi vardı, dedemden kalma.. 
Ben hep sokakta ve kalabalıklar içinde büyüdüm.
O kültürden gelip oyunculuk, sanat, tiyatroya bulaşmak zor işti… Hayal etmesi bile imkansızdı. Çünkü çocukken en yakın arkadaşımın şu anda ne yaptığını bilmiyorum. Hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum.

7)  LAKABIM SUSAM’DI…

Bizim mahalle çok eğlenceli bir mahalledir. 
Herkesin bir lakabı vardı, “Ölü Ömer”, “Miço”, “Dango Zeki” falan gibi… 
Bana da hep Rızo diyorlardı… 
Bir ara neden bilmiyorum “Susam” dediler. Bunun nedenini gerçekten hatırlamıyorum ama…

8) FİLMİ ÇEKTİĞİMİZ EVDE YAŞADIK

Filmde çok zorlandığımız, tekrar tekrar çektiğimiz bir sahne olmadı.
Çünkü çok prova yaptık öncesinde. Filmi çekeceğimiz evi yönetmenimiz kiraladı. 
İçinde yaşamaya başladı, sonra biz de onunla orada prova yapmaya başladık. İki-üç ay falan prova yaptık. Çok avantajlı oldu çekimlerde bu durum.

9) SABRİ GİBİ FUTBOLCUYUM

İyi futbol oynayamazdım. Zayıftım, küçüktüm, çelimsizdim. 
Babam Göztepe’nin amigoluğunu yapıyordu. Göztepe’ye yazdırdı beni. 
Ama büyüklerle oynatıyorlardı. 
Mesela hendek atlama idmanında atlayamıyordum, gücüm yetmiyordu. 
Şimdi Yazarlar Müzisyenler Ayak Topu diye bir takımımız var bizim…
Orada kondisyonu en yüksek olanlardanım, hırslıyım…
Galatasaraylı Sabri gibi bir oyuncuyum ben.
Yetenekler belli ama ruhu var…

10) KÖTÜ ŞARKI SÖZÜNDEN PARA KAZANANLAR

Tuba’yla daha önce iki tane dizide oynadık. 
2003’ten beri tanışıyoruz.
Film, iki arkadaşın aşka dönüşen hikayesini anlatıyor. 
Benim oynadığım karakter kötü şarkı sözleri yazan ama bundan para kazanan bir karakter…
Zaten biliyorsun böyleleri gerçekten var müzik piyasasında…

11) GEÇEN HAFTA KARABÜK DEPLASMANINDAYDIM

Göztepe aşkı babamın amigoluğundan geliyor… Çok küçüklüğümden beri Göztepeliyim… 
Maskot çıktığım maçlar var…
Yakaladığımda hâlâ gidiyorum maçlarına Göztepe’nin…
Birkaç hafta önce, Karabük maçına gittim, Karabük’e. 
Deplasmanları daha çok seviyorum. Deplasmanda daha az fotoğraf çektirdiğim için daha rahat oluyor.

12) NEJAT GİBİ OLAMAM

Ben Nejat İşler gibi yöneticilik yapamam… O Gümüşlükspor’a çok şey kattı. Benim tek merakım Göztepe’nin futbolu ile ilgili. 
Ben tribünde daha mutlu hissediyorum kendimi. 
Muhteşem bir başkanımız var zaten. İnşallah çok uzun ömürlü olur Mehmet Sepil. Tanıştım, müthiş vizyonlu, müthiş içten biri. 
Göztepe şampiyonluğa oynuyor ama liderle arasında altı puan falan var.

13) TİYATRODA PARADAN ÖNEMLİ ŞEY VAR

Tiyatro para kazandırmıyor desem yeridir. Geçen sene hiç öyle bir durum yoktu ama bu oyunun tabii ki bana katkıları, kazandırdığı paradan çok daha değerli… 
Ve başka yerden para olarak geri dönüşü oluyordur diye düşünüyorum.

14) AZİZ BAŞKAN’A KIRGINIM

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun yeğeni olduğum tam bir şehir efsanesidir. 
Hiçbir akrabalık bağımız yok, tamamen soyadı benzerliği… 
Bırakın akraba olmayı, hatta bir İzmirli olarak kırgınım Aziz Abi’ye… 
Her seçimde İzmir’e Şehir Tiyatrosu açacağım diye vaat edip açmadığı ve Göztepe Stadı’na engel olduğu için… 
Hükümetle stat konusunda bir türlü anlaşamıyor ve olan da stadına kavuşamayan biz Göztepelilere oluyor… 
Şehir Tiyatroları da açmadı hâlâ… 
Eğer bir ülkenin kültür sanat politikalarından şikayet eden bir partinin belediye başkanıysan, ona alternatif kültür sanat politikaları üretmelisin…
Ama Aziz Başkan söz verdiği halde İzmir Şehir Tiyatroları hâlâ yok…

15) YENİ DİZİDE PLAZA İNSANIYIM

Yeni dizi için okuduğum bir iki şey var. 
İlk defa proteinle beslenmiş zengin bir adam rolü oynayacağım galiba. 
Bu sefer sokaklardan çıkıp biraz daha plaza insanı olacağım. 
Ama yine içinde kötü yanı olan bir karakter. 
İyi adamı da oynadım Kuzey Güney’de, Kaybedenler Kulübü’ndeki rol de kötü değildi… 
Hep kötü adam oynayıp orada kalacağım diye bir korkum yok. 
Bak mesela Dünyanın En Güzel Kokusu filmi iyi giderse bundan sonraki projelerde hep öpüşürüm belki…

16)  SEVGİLİLER GÜNÜ KAFASINDA DEĞİLİM

14 Şubat Sevgililer Günü’nde özellikle bir şeyler yapayım derdim hiçbir zaman olmadı. 
Karşındaki belirliyor biraz da bunu, yapman gerektiğini hissettiriyorsa sana yapıyorsun…
“Hadi bugün 14 Şubat, mutlaka bir şeyler yapmamız lazım” kafasında değilim ben…
Bugün sevgilimle değil, filmle ilgili bir yerde olacağım. 
Ama herkesin Sevgililer Günü’nü kutlarım…

17)  TANIMADAN YARGILAMA

36 yıllık hayatımda öğrendiğim en önemli şey şudur; hiçbir şeyi bilmeden, tanımadan yargılamamak gerekiyor… 
Anlamanın, mananın ne kadar önemli olduğunu öğrendim…
Şu hayatta çok büyük hedeflerim yok. 
Sadece işimi yapma fırsatı bulmaya devam etmek, kendimi daha iyi ifade edecek alanlar bulmak istiyorum…
Günün birinde kendi filmimi de yöneteceğim…

18)  OTOMOBİL KULLANMAYI BIRAKTIM

Lüks evlerim, arabalarım olsun gibi hırslarım yok. 
Belli bir yaştan sonra başını sokacak bir yer kaygısı oluyor sadece…
Arabam da yok… 
2006 yılında ehliyetimi ikinci kez alkol yüzünden kaptırmıştım… 
Küstüm o gün, kendime de çok kızdım ve o günden sonra bir daha araba kullanmadım. 
Cezası 2008’de bitmesine rağmen gidip ehliyetimi bile geri almadım.

19) BOLİVYALILAR İLE TUVALET MACERAMIZ

Seyahat etmeyi severim. Geçen yıl Uluç Bayraktar’la sırt çantalı, dört ülkeyi kapsayan uzun bir Latin Amerika turu yaptık. Biraz yorucuydu ama çok güzeldi… 
Arjantin, Uruguay, Peru… Bolivya’yı boydan boya otobüsle geçtik, inanılmazdı. 70’lerin başı Türkiye gibi… 
Yolda tesis yok, tuvalet yok… Otobüs duruyor, kadınlı erkekli araziye yayılıp tuvaletimizi yapıyorduk… 
Bolivyalılar ile böyle bir tuvalet maceramız da var yani…

20) ENGİN ALTAN BABA, BEN AMCA OLDUM

Gece dışarı çıkarım ama eskisi gibi değil artık, daha çok masa başı sohbetleri sevmeye başladım. Belki yaşlandığım içindir. Uluç Bayraktar, Kerem Çatay, Can Bonomo, Mehmet Erdem yakın arkadaşlarımdır. Engin Altan Düzyatan’la ise 16 yaşından beri arkadaşız, en yakın arkadaşımdır. Oğlu oldu, herkese “amca oldum” diyorum artık. Tek kusuru Karşıyakalı olmasıdır Engin Altan’ın, onu da tedavi etmeye çalışıyoruz. İşin şakası bu, sıkı bir Karşıyakalıdır, 16 yaşından beri takılırız birbirimize.