HomeUncategorizedPOSTA YAZARI DİLENCİ OLDU!

POSTA YAZARI DİLENCİ OLDU!

POSTA YAZARI DİLENCİ OLDU!

Posta yazarı dilenci oldu! 4 saatte bakın kaç lira topladı? Posta Gazetesi yazarı Işıl Cinmen, sosyal deney için dilenci oldu. Taksim ve Sultanahmet’te avuç açtı.

Posta Gazetesi yazarı Işıl Cinmen, sosyal deney için dilenci oldu ve  4 saatte 46 lira topladı. Beyoğlu’nda dilenirken zabıtayla başı derde girdi, Sultanahmet’te ne arayan ne de soran oldu…

IŞIL CİNMEN YAŞADIKLARINI ŞÖYLE ANLATTI
Dilenciler hep ilgimi çekerdi. Nasıl hissediyorlar diye merak ederdim. Ne yaşadıklarını anlamak için dilenci ol maya karar verdim. Genel Sanat Yöne tmeni Sü ha Uygur’un izniyle İstanbul Belediyesi Şeh ir Tiyatroları’nın deposundan kıyafet seçtim. Yıpranmış bir peruk hazırlattım. Makyöz de yüzüme sağlıksız görüntü verdi; birkaç yara yaptı. Hazırdım…

TUHAF BİR RAHATLIK HİSSİ
Evden çıktığımda hissettiğim ilk şey tuhaf bir rahatlamaydı. Bir kadın olarak ilk defa nasıl göründüğüm umurumda değildi!!! Kimseye hoş görünme peşinde değildim. Toplumsal kurallara uymak gibi bir derdim de yoktu. Kaldırımın kenarında oturabilir, bankta yatabilirdim, yoldan geçen birinden para isteyebilirdim. Büyük özgürlük!

Hissettiğim bu hoş duygu, kaldırımda birlikte yürüdüğüm insanların bana değmemek için uğraştığını görünce biraz bozuldu. Benimle göz göze gelmemek için de büyük çaba harcıyorlardı. Bu yük fazla geldi. Bilinçsizce kamburlaştığımı, ezilip büküldüğümü fark ettim.

Sıraselviler’de bir bakkala girip sigara istedim. Bakkal amca beni tepeden tırnağa süzdükten sonra “Paran var mı?” dedi. ‘Demek ki inandırıcı olmuşum!’ diye sevinerek parayı uzattım, sigarayı aldım.

İKİ LİRALIK BÜYÜK UTANÇ
Kaldırıma oturup bir sigara yaktım ve bir süre hangi sözcüklerle para isteyebileceğimi düşündüm. Rol yapıyor olsam da ‘yalvarırım’ demek istemedim. ‘Allah rızası için’ çok klasikti. Sonunda kendi tarzımı buldum: “Pardon! Yardım edebilir misiniz acaba?” Yanımdan geçen üçüncü kişi, bir kadındı. Durdu ve bana iki lira verdi. Çok rahatsız olarak teşekkür ettim. Parayı alırken yoğun bir utançla birlikte gururumu sattığım hissine kapıldım… Hemen sonra bu düşünceyi kafamdan kovaladım.

Hayata eşitsiz şartlarda başlayan, gerçekten dilenmek zorunda kalanların bu kadar çok olduğu bir dünyada, sistemden kaynaklanan bir sorun olduğu tartışılmaz bir gerçek. Dilenmek ve ‘sınıfaltı’ kesimin varlığı, sistemin insana uyguladığı şiddetin bir sonucu. Sistemin sonucunu kişilerin üzerine yüklemek de büyük haksızlık… Biz onlar hakkında “Duygu sömürüsü yapıyorlar, onlar da çalışsınlar, para verince iyice alışırlar” gibi şeyler söylerken onların yaşadığı çok daha korkunç; onlar ölmemeye çalışıyor… Bu düşüncelerden sıyrılıp iki liramla birlikte Taksim meydanına doğru yürüdüm. Karşıdan karşıya geçmem zaman aldı çünkü hiçbir araba bana yol vermedi, elimle “1 dakika” dememe rağmen durmadılar.

“DELİYE BENZEMİŞSİN KIZIM”
Galatasaray’a doğru giderken bir simitçide durdum. Hiçbir şey söylemeden simitçinin beni görmesini bekledim. Gördü, bir süre daha sustum. Sonunda, “Simit mi istiyorsun, al” diyerek bana bir simit uzattı. Haber yaptığımı söyleyerek parasını uzattım, “Dilenciden çok deliye benzemişsin kızım” diyerek güldü.

KALBİM KIRILDI
Yolda yürürken yaklaştığım her kişi benden kaçtı. Sanki oturup avuç açmamı daha güvenli buluyorlardı, yürürken benden daha çok rahatsız olmuşlardı. Gözlerime bakmadan üzerimden geçen acıma, garipseme ve huzursuzluk dolu bakışlar kalbimi kırmaya başladı.

Benim de onlar gibi, gülen, ağlayan, rüya gören, acıkan bir insan olduğumu unutmuşa benziyorlardı. Birini dışlamak, kendinden ayırmak ne kadar da kolaydı! Hiç var olmasam daha iyi gibiydi… Bu his içime işledi, kendimi hayli kötü hissettim çünkü kendime bakışımı da etkiliyordu. Gerçekten bu durumda olan insanların kendileriyle ilişkisinin ne kadar hırpalanmış olabileceğini tahayyül etmekte zorlandım.

Üzüntüyle Galatasaray Lisesi’nin önünde oturdum, simitin sarılı olduğu kağıdı önüme serip “Yardım eder misiniz?” diye bağırmaya başladım. 5 dakika sonra önümde 14 lira vardı; erkeklerden çok kadınlar yardım etti. Derken… İlk defa biri gözlerime baktı: Bir evsiz! Yanıma yaklaşıp cebinden bozukluk çıkardı. Ona hemen haber yaptığımı, onunla da konuşmak istediğimi, yanıma oturursa sevineceğimi söyledim. Kazım Abi’yle böyle tanıştık. “ Neden yanıma geldin?” diye sordum. “Bana benziyordun da ondan…” dedi.

“GÖRÜNMEZ VE DOKUNULMAZIZ BİZ”
Kazım Abi 58 yaşında… 15 yıldır sokakta yaşıyor. Eski bir müzisyen, uzun yıllar sokaklarda gitar çalarak para kazanmış. Ama 2 ay önce bir gece Gezi Parkı’nda uyurken gitarını çalmışlar: “Hep çantamın kenarına bağlar, çantamı da yas tık gibi başımın altına koyardım. O gece bağlamadım gitarı, sabah bir baktım gitmiş… Hayat daha da zor artık çünkü ben kimseden para isteyemem. Beni tanıyanlar ben istemeden yardım ediyorlar bana… Keşke almasalardı gitarımı …”

“Görsem tanıyamam” dediği iki kızını ve eski hayatını anlattı sonra, nemli gözlerini gözlerimden ayırmadan… “Senin de gözlerine bakmıyorlar, değil mi?” diye sordum. “Görünmez ve dokunulmazızdır biz. Ancak birbirimize dokunur, birbirimizin gözlerine bakarız…” Ona sıkı sıkı sarıldım ve çaktırmadan biraz önce topladığım 14 lirayı cebine koyup yanından ayrıldım…